Cumartesi, Mayıs 27, 2006

Asyalım

Daha önce söylediğim gibi sonunda Asyalım'ın fotoğraflarını yayınlıyorum. Net'te ilk kez, sadece ve sadece Motor Tutkusu'nda :)) İşte Asyalım!!!



Riding in Istanbul and ISTANBUL RIDERS

Dün nette gezinirken rastladım: istanbulriders İstanbullu bir rider olarak hemen ilgimi çekti tabi ve üye oldum. Site içerisinde samimi ve aklı başında bir hava hakim. Tam da motor camiasının ihtiyacı olduğu gibi. Önceleri biraz enduro ve kros havası alır gibi oldum ancak öyle olmadığını daha sonra anladım. Sitede motosiklet ayrımı yapılmıyor ve site motosiklet kültürüne sahip herkese açık. İlgilenenlere ve tabii ki özellikle İstanbul'lu motorculara önemle duyurulur. Eğer bir aksilik olmazsa yarın Ağaçlı gezisi olacak. Asyalım ile katılmayı düşünüyoruz :) Eğer katılır ve fotolar olursa buraya da aktarırım. Sitenin linkini tekrar açık bir şekilde bir kere daha vereyim:

http://www.istanbulriders.com

Perşembe, Mayıs 18, 2006

Kanuni Reklamları

Bundan yıllar önce bir motosiklet markası olarak "Kanuni" adını ilk duyduğumda hiç hoşuma gitmemişti. Herhalde hayatımda son yapacağım şeylerden birnin "Kanuni" adını taşıyan bir motosiklet kullanmak olacağını düşünmüştüm.

Daha sonraları motosikletler ile daha bir haşır neşir olmaya başlayınca, belki de kulağımın alışmasından mıdır yoksa motosikletlere karşı isimlerinin ötesinde bir yaklaşım geliştirdiğimden mi bilinmez "Kanuni" ismi kulağımı ve de beynimi o kadar tırmalamamaya başlamıştı. Hatta kendime ilk motorumu almak için sağa sola bakınırken o markanın motorlarıyla bile ilglenmiştim. Ama ne yalan söyliyeyim yine de "Kanuni" adının bir motosiklet için uygun bir marka ismi olmadığını düşünüyordum hala. Ancak büyük bir ihtimalle muhafazakar kesimden motor tutkunları benimle aynı fikirde olmayabilirler.

Gelelim Kanuni'nin son dönemde yayınlanan reklamlarına. Evet özellikle son iki yıldır toplumda motor kullanımının farkedilir derecede yaygınlaşması ile birlikte sektördeki firmalarda da ufak ufak hareketlenmeler başladı. Tabii bunlardan biri de meşhur Kanuni.

Şimdi konuya hem bir marka danışmanı, hem reklamcı hem de tabii ki sıkı bir "hedef kitle" olarak yaklaşmak istiyorum. Aslında az önce yukarıda belirttiğim "muhafazakar kesim" kapsamına girmediğim için acaba kendi kendime gelin güvey olup da kendimi "hedef kitle" olarak saymasam mı düye düşüneceğim ama yine de çok az TV seyreden biri olarak reklamları bir çok kereler görmüş olmam, -eğer çok yanlış bir medya planlaması yapılmadıysa- benim de hedef kitle olarak ciddi bir şekilde hedeflendiğim anlamına geliyor. Kaldı ki şu sıralar potansiyel bir alıcı olarak ortalıkta salına salına dolaşıyorum. Direk hedefim yani. Bakalım kim vurabilecek beni :)

Marka iletişimi yönünden baktığımda bir kere markanın üzerinde isminden ötürü zaten negatif, muhafazakar bir algı olduğunu düşünüyorum. Bunu hedef kitle ile yani kendimle yaptığım "in-depth" analizlerden dolayı biliyorum :) Yani o ismi motorumun üzerinde taşımak için öncelikle ikna edilmem gerekiyor: Hem duygusal hem de rasyonel olarak. Bu çok önemli. Yani ürünün ve markanın algılanan değerini (birçoklarının imaj dediği şey) yükseltmek gerekiyor. Peki reklam ne yapıyor? Kafasında kask ile ortalıkta dolaşan, neden öyle dolaştıkları bilinmeyen ve kim oldukları belirsiz bir sürü insanı gösteriyor ve "kap bi Kanuni" diyor. Peki neden? N'oluyor Kanuni'yi kapınca? Bana nasıl bir fayda sağlıyor? Belki bu kadar sıradan insanın kaskla dolaştığını görüp sonra da büyük bir ihtimalle Kanuni motosikletlere binecekleri tahmini ile bu motorların çok ucuz ve hemen alınabilecek oldukları mesajı verilmeye çalışılıyor olabilir. Zaten hedef kitlenin daha farklı bir şey düşündüğünü sanmıyorum. Hatta bundan eminim. Yani zaten düşük olan değer algısını bir de fiyatla pekiştiriyor reklam. Tabii bu arada ürün de yok ortada. Neden saklanıyor ki? Utanılacak, ayıp bişey mi var ortada? O kadar mı kötü? O kadar mı çirkin? O kadar mı güvenilmiyor ürüne? Ha pardon reklamın sonunda toplu halde motorları 1 sn falan görüyoruz, daha doğrusu görmeye çalışıyoruz. Hani bak ürün göstermedik demesinler diye herhalde.

Evet yukarıda bahsettiğim reklam başlangıç, uzun versiyon, büyük ihtimalle "farkındalık yaratmak" amacıyla yayınlanan "imaj" reklamlarıydı. Yani herhalde ajans ve müşteri kendi aralarında öyle tanımlıyorlardır diye düşünüyorum.

Peki sonra ne geldi. Çok kısa, model gösteren reklamlar. Bilgi var mı? Yok! Duygu var mı? Yok!

Peki biz bir hedef kitle olarak yayınlanan bütün bu reklamlardan nasıl bir sonuç çıkarıyoruz? Öncelikle acaba bir kask markası mıdır acaba diye düşünsek de sonradan Kanuni'nin bir motosiklet markası olduğunu anlıyoruz. Sonra nedenini tam olarak anlamasak da onlardan bi tane "kapmamız" gerektiğini. Ortalıkta dağıtıyolar ya, bedava nasıl olsa, ya da ona yakın olacak kadar ucuz!? Tabii bu konuda yeterince ikna edilmemiş olduğumuz için bayiye kadar gitmeye bile üşeniyoruz. Başka ne anlıyoruz reklamlardan? Ha bir de bazı değişik isimler verilmiş ama tam olarak şeklini şemalini göremediğimiz, ne amaçla kullanılacağını anlayamadığımız, özellikleri konusunda hiç bir fikrimizin olmadığı değişik modellerinin de olduğunu. Evet bu kadar. Yani "Kanuni bi motosiklet markasıdır, ucuzdur ve değişik modelleri vardır". Neden böyle bir mesaj verilme ihtiyacı hissedilmiş olabilir. Ucuz Çin malı motosikletlerle rekabet edebilmek için mi? Mesajı tekrar hatırlayalım: "Kanuni bi motosiklet markasıdır, ucuzdur ve değişik modelleri vardır". Şimdi mesela marka ismini değiştirip, mesajı tekrarlayalım "Asya Motor bi motosiklet markasıdır, (daha da) ucuzdur ve değişik modelleri vardır". Ne değişti? Evet Asya Motor ucuz Çin malı motorlar satıyor. İyi de satıyor. Hatta ben de onlardan birini kullanıyorum. Çok da memnunum. Ve görüyorum ki Kanuni'nin bu çabası rekabette kendini farklılaştırmaktan çokuzak, hedef kitle üzerinde hiç bir etki uyandırmıyor. Ve ne yazık ki o kadar reklam parası da boşa gidiyor.

Peki hedef kitle ne istiyor? Bir kere ürünü yani motoru görmek istiyor. Bilgi edinmek, ikna edilmek istiyor. Reklamdaki kask kafalı adamları görüp hemen gaza gelmiyor, bunun böyle olacağını sananlara da acayip gıcık oluyor, hatta bu reklamı hazırlayanların büyük ihtimalle motorcu olmadıklarını düşünüyor. Hatta firma sahiplerinin bile.

Hedef kitle, motoru yollarda görmek istiyor. Şehir içinde, doğada giderken görüp, beğenip gaza gelmek istiyor. Modellerinin teknik özellikleri hakkında azıcık da olsa bilgi sahibi olmak istiyor. Neden Çin malına değilde Kanuni'ye daha fazla güvenmek gerektiği konusunda ikna edilmek istiyor.

Herşeyden önemlisi üzerinde bir Osmanlı padişahının isminin yazığı bir motosikleti kullanmak, ona tutkuyla bağlanmak için muhafazakar olmanın ötesinde nedenler istiyor.

Kanuni reklam filmini web sitesinden izleyebilirsiniz

Onlar bile bu kadar göstermemiş ama ben bir foto ekleyeyim buraya :)

Cumartesi, Mayıs 13, 2006

Asya Motor, AS 125 T

Motosiklet alımı ile ilgili kararsızlığım devam ediyor. Motor sezonu iyiden iyiye açıldı. Ortalık motordan geçilmiyor. Tabi durum böyle olunca insanın canı yeni bir motor almak istiyor. Gerçi ben Asyalım'dan çok memnunum. Şehir içi ve de özellikle kısa mesafeler için mükemmel bir motor. Evet benim AS 125 T'den bahsediyorum. Hani şu retro görünümlü scooter. Sonra bir ara fotoğraflarını da eklerim buraya.

Ama gelgelelim iş uzun mesafeye gelince biraz yoruyor. Km göstergesinde 110 Km. süratle gidiyormuş gibi görünmesine rağmen, gerçekte 80 Km. sürat ile gidiyor. Bizzat ölçtük. E hal böyle olunca insanın uzun yola çıkası gelmiyor. Yani öyle çok sürat meraklısı olduğumdan değil ama uzun yola çıkılacak motor en azından gerektiğinde düz yolda 120 -130 Km yapabilmeli (en azından dedim, dikkat edin :)) .

Ancak dediğim gibi şehir içi için ideal bir motor. Şu anda 1,700 Km civarında ve bu zamana kadar hiç bir ciddi sorunla karşılaşmadım. Son zamanlarda hiç ölçmedim ama 5 lt'lik deposu ile yaklaşık 120 Km. yol yapılabiliyor. Yani rodaj zamanı bu civarlardaydı, şimdi daha da artmış olabilir. Kalkışı, hızlanması, çekişi, dengesi gayet iyi. Kullanımı keyifli. Çarşı, pazar, yakın mesafe işe gidiş geliş, sayfiye yerlerinde, deniz kenarlarında ara sokaklarda gezintiler için çok keyifli. Bütün bunları rahatlıkla iki kişi birlikte yapabiliyorsunuz, motor hiç zorlanmıyor.

Şimdi gelelim benim bu sezon ne yapacağıma. Büyük bir sürpriz olmaz ise bu sezon motor için öyle büyük bir bütçe ayırmayacakmışım gibi görünüyor. O nedenle şimdilik tarz olarak çok emin olmamakla birlikte Keeway ve benzeri markaların chopper tarzı motorlarına bakmaya başladım. Fiyatları ve modelleri fena görünmüyor. Biraz daha bilgi toplayınca onları da buraya detaylı olarak aktarmaya çalışırım.

Bir de arada 2. el motor bakıyorum. Genel olarak çok tercih etmiyorum ama yine de gözüm gidiyor ara sıra. Geçenlerde bir ilan gördüm: motosikletim.net, sadece 2.el motosiklet ilan sitesi. Konsept çok hoşuma gitti. Hemen girip baktım, ancak nedense çok ısınamadım. Sanırım sahibinden.com daha başarılı.

Her neyse bu güneşli Cumartesi gününde Asyalım kapıda beni sabırsızlıkla beklerken, ben burada, ajansta çalışmaya devam etmeliyim.

Salı, Mayıs 09, 2006

Uzun ve Gecikmiş Bir Motorlanma Hikayesi

Bu arada bir motor tutkunu olarak motordelisi.com sitesine de üye olduğumu hemen belirteyim. Gerçi sitenin çok sıkı bir takipçisi sayılmam ama yine de motor tutkunları için faydalı ve düzgün bir site olduğunu söyleyebilirim.

İşte geçen yıl ilk motorumu almadan önce siteye üye oldum ve sonrasında da yani motorumu aldıktan sonra da motorlanma hikayemi sitedeki diğer arkadaşlarla paylaşmak istedim. İşte "Uzun ve Gecikmiş Bir Motorlanma Hikayesi" isimli ve 15 Eylül 2005 tarihli o yazımı aynen buraya da aktarmak istiyorum. Tarihe bir belge olarak düşülsün diye :))

Uzun ve Gecikmiş Bir Motorlanma Hikayesi

Arkadaşlar gecikmiş motorlanma hikayemi sizlerle paylaşmak istedim. Ne de olsa MD’nin de payı yok değil bu hikayede...

20 Haziran 2005 tarihinde MD’ye ilk üye olduğumda 30’lu yaşlarının sonuna gelmiş bir reklamcı ve gecikmiş bir motor sevdalısı olarak henüz bir motorum yoktu. Ama delilik doğuştandır ya, uzun yıllardır kanımda dolaşan kıpırtılara da artık kayıtsız kalamaz olmuştum. Bu kıprtıları ara sıra yazlık bölgelerde kiralık motorlarla dindirmeye çalıştıysam da her dokunduğum motor bu kıpırtıları daha bir coşturur olmuştu. Uzun lafın kısası artık ok yaydan çoktan fırlamış ve geri dönüş yolları kapanmıştı. Yani artık A noktasından B noktasına ulaşmak için 4 teker iyiden iyiye fazla gelir olmuştu.

Tabii motorlanma yolunda attığım ilk ciddi adım deliliğimi tescillemek üzere MD’ye üye olmak oldu. Koğuştaki diğer delileri yani sizleri de tanıdıkça ne kadar doğru yolda olduğumu iyice anladım. Çok şey okudum, çok şey öğrendim. Özellikle de, sonradan büyük bir keyifle hayata geçireceğim sevgili Donald Duck’ın teorilerini neredeyse ezberledim. MD’nin ve üyelerinin motorlu hayatla ilgili sahip olduğu bilinçli yaklaşımlar ve etik anlayış da beni oldukça etkilemişti. Burada, ancak forumlardaki yazılarından, tavırlarından tanıyabildiğim kadarı ile, o sosyal sorumluluk sahibi, disiplinli ve gerektiğinde de tadında sert durabilen Hakan R1’i de belli bir çizgiyi ödünsüz koruyabildiğinden dolayı taktir etmek gerektiğini düşünüyorum .

İlk kez motorlanacak hemen herkes gibi başta benim de kafam çok karışıktı. Ama trafikte ve de özellikle İstanbul trafiğinde motor kullanmaya alışık olmadığımdan, açılışı bir scooter ile yapmaya niyetliydim ve gönlüm 150 cc ve üzeri maxi scooterlardaydı. Ancak bu aletlerin benim gibi trafiğe yeni çıkacak bir acemi için biraz büyük olabileceğini düşündüğümden daha küçük seçenekleri incelemeye başladım.

Bu arada Uzak Doğu’dan esen rüzgarlar da oldukça sertleşmeye başlamıştı. Birbiri ardına açılan bayiiler, düşen fiyatlar herkesin kafasını karıştırıyordu. MD forumlarında da çok tartışılıyordu bu konular. Çoğunluk kısaca Uzak Doğu’dan UZAK durulması gerektiğini söylüyordu. Japon’dan şaşılmamalıydı. Diğer yanda bu motorlara sahip olanlar vardı. Onlar belli bir kalite düşüklüğünü göze aldıktan sonra motorlarından memnun olduklarını söylüyorlardı. Herkes kendine göre haklıydı bence. Aslında tüm bu tartışmalar, belki de dünya üzerinde makro düzeydeki ekonomik dengelerin büyük değişiminin bir uzantısıydı.

Her neyse ben, bu büyük makro olayların karşısındaki bir mikro organizma olarak sahip olacağım ilk motorumun derdinde, bir yandan internette ziyaret etmedik motor sitesi, diğer yandan da İstanbul’da uğramadık bayii bırakmıyordum.

Ve doğal olarak “bi bakiim şu çin işleri de neyin nesiymiş” diye uzanıverdim bir bayiye. Baktım fiyatlarına göre (çok!) fena görünmüyorlar. Birkaç gün o mudur, bu mudur diye kafayı kastıktan sonra birini almaya niyetlendim sonunda. Hani şu biraz Burgman’ı andıran AS150 T1’ler var ya, işte onu. Hem de siyahını. Bir tane kalmıştı bayide. “Kaparo bırakayım yarın evrakları ve paranın tamamını getirip işlemleri tamamlayalım” dedim. Bayi “kaparoya gerek yok biz ayırırız” dedi. Neyse uzatmıyayım ertesi gün gittiğimde “ee size grisini versek, yanlış bakmışız siyah yokmuş” gibi bir tavırla karşılaşınca zaten zor verdiğim bu karardan hemen vazgeçip çıktım bayiiden .

Sonrasında yine bir süredir aklımda olan ve modeli çok hoşuma giden ve aynı zamanda bir arkadaşımın da sahip olduğu 125 cc Aprilla Mojito scooter’a bakmak için Kızıloprak Aprilla bayiine gittim. Motorun chopper tarzı ve kromajlı klasik tasarımı çok hoştu. Tanıdığım en samimi ve dürüst bayi olan Kaya Bey ile görüştük. Motorun ellerinde olmadığını ve 10-15gün içerinden İtalya’dan gelmesini beklediklerini söyledi. Fiyat 5,950.- YTL idi. Kaparo bıraktım ve büyük bir heyecanla beklemeye başladım. Ancak nerdeyse 1 ay oldu ve motor hala ortalıkta yoktu. Kaya Bey’de bu arada çok fazla bir şey söyleyemiyor ve sorunun İtalya’dan kaynaklandığını o nedenle yapacakları bir şey olmadığını belirtiyordu. Tabii bu arada kaparoyu da istediğim zaman geri alabileceğimi söylüyordu.

Sonunda inat etmekten vazgeçtim ve hasretle bekleyip bir türlü sahip olamadığım sevgili Mojito’ma sonsuza kadar elveda deyip kaparoyu geri aldım. Yine motorlanamamıştım. Ve işin kötüsü artık motorlanabileceğim konusundaki inancımı da yitirmeye başlamıştım.

Bu arada Aprilla’sı olan arkadaşıma, birisi borcuna karşılık AS 125 T modeli bir motor vermişti. Ben de bu sayede motoru yakından inceleme ve kullanma fırsatı buldum. O zaman düşündüğüm ilk şey, bu motorları bu zamana kadar fazla aşağılamış olduğum oldu. Yani hiç de fena görünmüyordu. Modeli sözünü ettiğim Aprilla Mojito’nun hemen hemen aynısıydı ve müthiş güzel görünüyordu. Fiyatı ise onun 3’te 1’i kadardı, anahtar teslim 1,850.-YTL. Ve herşeyden önemlisi sezon bitmek üzereydi!

Karar vermem bu sefer çok uzun sürmedi. Motoru dolu dolu kullanabileceğim önümde ancak iki ay zaman olduğunu düşündüm. Bu benim için “bir trafiğe ısınma motoru” olacaktı. Gelecek sene çok büyük bir ihtimalle daha büyük bir motor almak isteyecektim.

Tarih 1 Ağustos’tu. Yani doğum günüm. Siyah AS 125 T model motorumu teslim aldım. Yani bana göre Aprilla Mojito’nun Asya’lı kuzenini ;-) . Benim için tam bir doğum günü armağanı oldu. Bu arada Aprilla Mojito halen İtalya’dan gelmemiş. Bir de gelecek sene mutlaka daha büyük bir motor almak istiyorum. Ve hepiniz gibi ben de motorlu hayatı ve motorumu çok seviyorum.

Motorla ilgili bazı notlar:

Tasarımı ve kullanması çok keyifli. Özellkle şehir içi için mükemmel. İstinasız her yerde birileri mutlaka ilgileniyor ve nerden aldın, kaça aldın gibisinden sorular soruyor. Rodaj henüz bitmediğinden uzun yolda biraz yoruyor. Deposu 5 lt. Bir depo ile ortalama 150 Km. yol yapıyor. Şu anda 950 Km.de. Ciddi hiçbir sorun yaşamadım. Sonra ne olur bilemem. Servisi iyi, parça, aksesuar bol ve ucuz. Ama yine de insanın içinde sürekli bir “acaba?” duygusu ve küçük de olsa bir tedirginlik, bir güvensizlik oluyor. En azından benim için öyle. Motor için iyidir ya da kötüdür demiyeceğim. Ben ancak yukarıda anlatmaya çalıştığım kendi şartlarım ve beklentilerim çerçevesinde şimdilik memnun olduğumu söyleyebilirim. Bu sadece kimin, hangi şartlarda olduğu ve motordan ne beklediği ile ilgili bir şey.